26 Aralık 2009 Cumartesi

Beşinci Mevsim


BEŞİNCİ MEVSİM

Düştü can evime dördüncü cemre;
Dünyayı üçüncü gözümle gördüm.
Dörtyüzseksenbeş gün çekti bir sene,
Onaltıncı aya takvimsiz girdim!

Aynalara baktım korku gösterdi,
Saatler her sabah kırkı gösterdi,
Namlular, nişanlar Türk'ü gösterdi;
Hayatım boyunca hedefte durdum!

Gül sundum yediler, koklamadılar.
Armağan can verdim saklamadılar.
Gittim... Gelir diye beklemediler.
Kaybolan gölgemi yollara sordum.

Getirdim yanıma ayı bir karış,
Ölçtüm ki dağların boyu bir karış,
Şehiri bir adım, köyü bir karış,
Damlada denizdir en küçük derdim.

Savurdum, eledim, seçtim zamanı,
Yaprak, yaprak tel tel açtım zamanı,
Haftada üç asır geçtim zamanı;
Nerye gittimse zamansız vardım.

Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim.
Yazık! Kulaklara sığmadı sesim...
Yaşadığım şimdi "beşinci mevsim"
Çağın çilesini sırtıma sardım...

Abdurrahim KARAKOÇ

18 Aralık 2009 Cuma

Şehid-i Âlâ ve Gâzî-i Namdar İsmail Enver Paşa!



Metinler:
1-Volkan Ekiz - Enver'e (Şiir)
2-Dr.Mustafa Çalık - Meşrutiyet Yazısı (Makale)

11 Aralık 2009 Cuma

Yolların Sonu


-Uçmağa varışının 34. yıldönümünde Atsız Ata'yı rahmetle anıyoruz...-

YOLLARIN SONU

Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
İtler bile gülecek kimsesizliğimize.

Gidiyorum: Gönlümde acısı yanıkların...
Ordularla yenilmez bir gayiz var kanımda.
Dün benimle birlikte gelen tanıdıkların
Yalnız bir hatırası kaldı artık yanımda.

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağı'na.
Halbuki yoldaşını bırakıp kaçanların
Degişilir topu da bir sokak kaltağına.

İster düşün... Kendini ister hayale kaptır...
Uzar, uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.
Bakarsın aldanmışşın, gördüğün bir seraptır
Sevimli bir hayale açılırken kolların.

Ey doğunun alnımı serinleten rüzgarı!
Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
Arzularim bir oktur, aşar ulu dağları,
Düştüğü yer uzakta dilek adlı bir saray.

O sarayda bulunca Tanrılaşan erleri
Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.
Hepsi sussa da "Kür Şad" uzatarak elini:
"Hoş geldin oğlum ATSIZ, kutlu olsun" diyecek.

Hüseyin Nihal ATSIZ

4 Aralık 2009 Cuma

Yeniden Bir Merhaba


YENİDEN BİR MERHABA

Fethi Gemuhluoğlu*

Aylar, yıllar, vakitler geçiyor da biz rüzgarların önündeki yaprak misali dursuz- duraksız, kan ter içinde dolanıp durmaktayız. Sonra birden içimize bir "merhaba" şavkı düşüyor. İçimizin ışığı dünyayı sarıp sarmalayacak, kuşatacak sanıyoruz. İçimiz bir hoş oluyor, kabarıyor, dalgalanıyor... Merhabanın nuru bizi söyletiyor, dilimiz açılıyor... Bir tohum gerek diye tutturuyoruz... Zamanca israf ettiğimiz için hiç vakit kalmayacakmış gibi telaşlı, zaman da mahluktur ve namütenahidir diye inandığımız için emin ve telaşsız öyle diyoruz.

Bir tohum gerek diyoruz. İnsanın içine düşmeli. Orada yeşermeli. Orada göğermeli. Orada başak tutmalı. Harmanı hasadı insanın içinde olmalı. İnsanın içinde savrulup içinde ambarlanmalı... İnsan ona değirmen kesilmeli. Bu değirmen bizde çağıldamalı.

Bu tohum bir nazardan gelmeli. Mübarek ve muazzez bir kişiden. Er bir kişiden. Bu merhaba bir dosttan gelmeli. Mübarek bir dosttan. Dost bir kişiden: Bu merhaba sıcak olmalı, sımsıcak... Doğru olmalı; eğriye, gelişigüzele karşı. Alabildiğine geniş olmalı; uçsuz bucaksız, kahredici ve bunaltıcı dara karşı. Bu merhaba bir tohum olmalı; vefasızlıklara, avareliklere, günübirliklere, iğretilere, ihtiraslara karşı.

Bu merhaba yeşermeli; göğermeli; ihmallere, ilgisizliklere, yalnızlıklara karşı...

Başak tutmalı; hiçliklere, kayıplara, karanlıklara karşı.
...

Bizim de içimize bu gurbette, bu kahırda, bu çaresizlikte, bu kimsesizlikte bir merhaba sunulsa.

Bir merhaba sunulsa da gurbet vuslata, kahır lutfa, çaresizlik çareye, kimsesizlik vahdete dönse. Sırlansa, nurlansa, Allahlı olsa. "Sen olmasaydın"ın mazharı olsa. Şah-ı Velayet'in yolu olsa. İbtilalara şad ve şadüman olsa. Kahırlara omuz silkip şükürlü olsa. Cümlenin ve ağlamanın hudutlarının dışına çıksa. Hasılı merhaba olsa. Sıcak, sımsıcak bir merhaba olsa. İçimizi sarsa. Yorgunluğumuzu alsa. Bizi yusa- yıkasa. Arı ve pak kılsa... Sonra her şeye yeniden başlayabilsek. Çocukluklara, aşka, duaya, niyaza, teslimiyete, küfre, sabra, şekvaya, imana... Dönüp dönüp Hakka gelmeye. Sırat-ı müstakimden, yılların yolundan Hak dosta gelmeye...

*Dostluk Üzerine, Boğaziçi Yay., İstanbul, 1978, s. 77-79
Fotoğraf: Sedat Kısa