11 Temmuz 2011 Pazartesi

Srebrenitsa: "Bir cinâyet ki: cezâlar ona nisbetle küçük!"

Bugün 11 Temmuz... Hollandalı askerlerin şereften ve Avrupa'nın soykırımdan ne anladığını öğrendiğimiz günün 16. yıldönümü... Bugün, Srebrenitsa Katliamı'nın 16. yıldönümü...

Aşağıdaki mısraların yazılmasının üstünden ise neredeyse yüz yıl geçti... Srebrenitsa'yı, Hocalı'yı, Gulca'yı, Kanlı Noel'i ve daha nicelerini anarak bu tarihî ikazı bir kez daha tekrar edelim:



"Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım: 
Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım: 
Ne yapıp ye'simi kahreyleyeyim bilmem ki? 
Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki!.. 
Ah! Karşımda vatan nâmına bir kabristan 
Yatıyor şimdi... Nasıl yerlere geçmez insan? 
Şu mezarlar ki, uzanmış gidiyor, ey yolcu, 
Nereden başladı yükselmeye, bak, nerede ucu! 
Bu ne hicrân-ı müebbed, bu ne hüsrân-ı mübîn... 
Ezilir rûh-i semâ, parçalanır kalb-i zemin! 
Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar: 
Dipçik altında ezilmiş, parçalanmış kafalar! 
Bereden reng-i hüviyetleri uçmuş yüzler! 
Kim bilir hangi şenaatle oyulmuş gözler! 
«Medeniyet» denilen vahşete lânet eder, 
Nice yekpâre kesilmiş de sırıtmış dişler! 
Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerle beden! 
Nice başlar, nice kollar ki, cüdâ cisminden! 
Beşiğinden alınıp parçalanan mahlûkât; 
Sonra nâmusuna kurban edilen buna hayat! 
Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler! 
Göğsü baltayla kırılmış memesiz vâlideler! 
Teki binlerce kesik gözdeye âid kümeler: 
Saç, kulak, el, çene, parmak... Bütün enkaz-ı beşer! 
Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından, 
Canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice can! 
İşte bunlar o felâket-zedelerdir ki, düşün, 
Kurumuş ot gibi doğrandı bıçaklarla bütün! 
Müslümanlıkları bîçârelerin öyle büyük 
Bir cinâyet ki: cezâlar ona nisbetle küçük! 

Ey bu toprakta birer nâş-ı perişan bırakıp 
Yükselen, mevkib-i ervâh!.. Sakın arza bakıp 
Sanmayın: Şevk-ı şehâdetle coşan bir kan var... 
Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var! 
Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdarımıza! 
Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!.. 
Tükürün cebhe-i lâkaydına Şark'ın, tükürün!.. 
Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün! 
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere! 
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere! 
Tükürün Ehl-i Salîb'in o hayasız yüzüne! 
Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne! 
Medeniyet denilen maskara mahlûku görün: 
Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!.."

Mehmed Akif ERSOY

8 Temmuz 2011 Cuma

Kutub-u Şikeste


KUTUB-U ŞİKESTE

Yağmur başladı sen dedim camlara koştum
Doğursan zulmümden çıldıracaktı deniz
Biz aynı hırkayı giyecektik Muhyiddin ağlayacaktı
Muhyiddin ağlayacaktı biz aynı hırkayı sırayla giyecektik biz

Meğer gül hemen çözülmezmiş hemen gül meğer
Yürürmüşüm ve parçalanmayabilirmiş avrat
Bana düğün salonlarından beri Rab patlat
Şu aynayı koynuma almazsam eğer

Anlamadığım çocukları balkonuma gömerim
Şeyh gardolaplarıysa ancak yağmur bildirir
Bir şemsiye sarıklaştırır at değil midir?
Nizamülmülk, Gazâlî, Sabbah; koşsalar?..

Kuş patladı, Allah vardır, bisiklet söylüyorum
Fotoğrafı Ve’l Asr ile açıkla derdi babam
Kuyulardır, derindir, içinde adam vardır
Yusuf bile düşmüştür aleyhisselam!

Ayın aydınlık yüzü gibi bir tiren dolu bacak
Ağlamak
Abdesti bozmaz mıydı be şeyhim?
Gelmeyeydin yanlış planlanmış bir gömleği
Ta kendi kuzusuna verecek idim
Gidiyorsun ve gayet planlanmış bir kuzudan
Gömlek sökmek üzreyim

Ve nihayet göğe düşsem Bengitay işte
Annemi daha içeriden açıklayabilirim
Şol cinnete pasaj dersen sevgilim beni sıkma
Sevgilim beni sıkma ben
Okuma bilirim.

Ah Muhsin Ünlü