1 Ocak 2011 Cumartesi

...Ve Mona Roza


VE MONA ROZA

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
Sırrımı söylüyorum vefâkar balıklara
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara

Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Ve boğazımı sıktı parmaklar ince uzun
Günahkar toprağımın saçından bir tel düştü
Sana ne olmuş Roza, bir derde tutulmuşsun
Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti
Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü

Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa
Her şeyim sizin olsun, hep sizin, kesik başlar
Rüyasında örümcek başlarsa ağlamaya
İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar
Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
Gibi ölüm önünde özbenliğim yavaşlar
Öyleyse bu şapkayı atıyorum ırmağa

Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
Ve kediler de her gece sürünür yastıklara
Denizleri bahtiyar eden günler kısalır
Satılmayan çiçekler zehirli ve kapkara
Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır 
Bir geyiğin eriyen gözleri düşer kara
Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır

Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık
Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi
Sana da Mona Roza, taşbebeği bıraktık
Ellerinde kılıçlı balıkların bir dişi
Senin hatıran kadar büyük, yeni, karanlık
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık

Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura
Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim
İtimat edeceğim şu belâlı yağmura
Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim
Asılmış bir adamın iki eli yağmura
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim

Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni 
Ve bir şehir yaratmak ruhundan Geyve diye
Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
Katıvermek sessizce söylenen bir türküye
Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni
Ve son vermek bu bitmeyen şarkıya
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni

Sana tavus kuşunun içine girdiğini
En son söz olarak söylemek istiyorum
İçimde tavusların kaybolduğunu
Bana da bir çift ak kanat kaldığını
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum
İçime girdiğini, tüyünü yolduğumu
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...

Sezai KARAKOÇ

7 yorum:

Aylak Kedi dedi ki...

ilk kez mi okuyorum ben bu şiiri.
ilk tepkimi geri aldım. okudukça güzelleşiyormuş evet.

mbd dedi ki...

Bu kadar çok imgeyi bu kadar güzel bir şekilde harmanlayan çok fazla şiir yoktur. "Senin hatıran kadar büyük, yeni, karanlık / Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi / Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık" ya da "Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim / Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura" mısraları bile bu şiire aşık olmak için tek başlarına yeter...

yok dedi ki...

daha evvel de okuduğumu hatırlıyorum ama şimdi şiiri okuduktan sonra ilk iş merak edip peygamber çiçeğine baktım. Gökyüzüne açılmış bir avuç gibi...daha evvel duymamıştım bu çiçeği hiç..

ve bir de "Sigara külü kadar yalnızlık..."

Teşekkürler..

mbd dedi ki...

Ricâ ederim :)

ayşe hilal dedi ki...

hem mona roza hem 'yağmur yağar' münir nurettin'den... garip bir şeyler hissettim... çok geç kalmış, çok geç bulmuş gibi eskiyi...

mbd dedi ki...

"Eskiyi çok geç bulmak" son zamanlarda okuduğum en güzel ifadelerden biri oldu, teşekkürler...

ayşe hilal dedi ki...

ne güzel aynı şeyleri hissetmek..son zamanlarda bulduğum en güzel yer..meğer hep ararmışım..şimdi sadece,mutluluk!

Yorum Gönder